Malumunuz 2020 yılı başlarında bütün dünyayı saran pandemi ekonomileri de derinden etkiledi.
Pandemi nedeniyle ülke ekonomileri belirli sürelerde kapanırken işsizlik olağanüstü yükselmiş, kapanmalar nedeniyle üretim azalmış ve dünya ekonomisi ciddi oranda küçülmüştü.
Ancak ülkeler özellikle kapanmalar ve üretimin azalması, küçülme nedeniyle işsiz kalan çok geniş nüfus kitlelerine devasa parasal genişlemelerle doğrudan gelir desteği vermişti.
Pandemi sona ererken geliri de olan büyük nüfus kitleleri pandemi dönemindeki ertelenmiş talepleriyle birlikte önemli talep patlaması yaratırken, arz ve üretimin bu talebe yetişememesi tüm dünyanın gündemine enflasyon tehdidini taşımıştır.
Talebe yetişmek için emtiaya oluşan yoğun talep, diğer taraftan emtia fiyatlarını artırarak enflasyonu beslemeye devam etmiştir.
Gelinen noktada enflasyon, tüm dünyanın mücadele etmesi gereken bir sorun olarak ortaya çıkmış, önce ABD ve akabinde AB olmak üzere tüm dünyada sıkılaştırıcı para politikaları uygulamaya konmaya başlanmıştır.
Malumları olduğu üzere Amerikan Merkez Bankası FED Haziran 2022 toplantısında çok uzun süre sonra 75 baz puan (0,75 oranında) faiz artırımı yaparken, AB Merkez Bankası da Temmuz’dan itibaren faiz artırımlarına başlayacağını açıklamıştır.
FED’in parasal sıkılaştırma politikalarında dünyanın geri kalanından ve özellikle AB’den çok önde hareket etmesi, ABD dolarını aşırı değerlendirirken, Euro/Dolar paritesi 1,05’in de altına gerilemiştir.
Bundan sonraki süreçte neler olabilir?
Sıkılaştırıcı para politikaları, kısmen de olsa resesyon riskini göze alarak enflasyonu düşürmeye yönelik bir çaba olarak değerlendirilmeli.
Rezerv para birimlerinde sıkılaştırıcı para politikaları uygulanmasının, parasal genişlemede gelişmekte olan ülkelere olan para akışının terse dönüşünü başlatacağı aşikârdır. Bu durumda gelişmekte olan ülkeler için ABD doları çok daha kıt ve maliyetli hale gelecek ve para birimleri değer kaybetmeye devam edecek demektir.
İkinci önemli nokta gelişmiş ekonomilerde resesyonun artık kaçınılmaz noktaya doğru gitmesidir. Bu durum da özellikle gelişmiş ekonomilerin daralacağını ve dolayısıyla bu ülkelere olan ihracatın azalması ve döviz girişinin azalması yoluyla gelişmekte olan ekonomilerde de yaşanacağını göstermektedir.
Diğer yandan FED’in ve AB Merkez Bankası’nın uygulamış olduğu sıkılaştırıcı para politikasının enflasyonu kontrol altına almada yeterli olup olmayacağı da ayrı bir muammadır. Dolayısıyla resesyonla birlikte enflasyonun da kontrol altına alınamaması ciddi bir stagflasyon riskini beraberinde getirmektedir.
Para piyasalarına baktığımızda, ABD Merkez Bankası’nın yol haritası belli ve yeterince şahin olduğu değerlendirildiğine göre, AB Merkez Bankası’nın bundan sonraki süreçte faiz artırımlarına hız vermesi ve FED’i takip etmesi beklenebilir. Bu durumda Euro/ USD paritesinin önce 1,08’e doğru, sonrasında ise 1,08-1,12 aralığına doğru atak yapması beklenebilir.
Gelişmiş ülkelerdeki parasal sıkılaşma ile birlikte gelişmekte olan ülke para birimlerinde değer kaybının ve bu ülkelerden özellikle sıcak para çıkışlarının olması beklenebilir.
FED’in uyguladığı para politikalarının kontrol edilebilir resesyon ve kontrol altına alınan bir enflasyon sonucunu getirmesi halinde, altın, gümüş gibi değerli metallerde kısmi bir geri çekilme öngörülebilir. Ancak enflasyonun %8,6’ya ulaştığı ABD’de mevcut faiz artırımlarının daha keskin ve yüksek yapılabilmesi, ekonomiye vereceği hasar nedeniyle zor görünürken, öte yandan mevcut faiz artırımları ile enflasyonun kısa ve orta vadede öngörülen %2-3 aralığına çekilmesi çok zor görünmektedir. Dolayısıyla 2023 yılı muhtemelen gelişmiş ülkeler için stagflasyon yılı olacak gibi görünmektedir.
Mevcut faiz politikalarının değişmemesi ve stagflasyon yaşanması durumunda, geleneksel enflasyondan korunma aracı değerli metallere özellikle altın ve gümüşe talebin artması beklenebilir.
Mevcut veriler ve uygulanan politikalar ışığında stagflasyon ihtimalinin daha yüksek olduğu söylenebilir.
Ömer ÇAKICI
ARGE’den Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı